Monday, July 27, 2009

Dun Gece Komik Bir Sey Oldu...

Aslinda komik degil...

Saat 3 gibi, Fatih beni uyandirdi, gelip burnumun etrafinda dolanip duruyor, ustumden atlayip J'nin tarafina zipliyor... Tam kalkip mama vereyim derken baktim, J kalkti... Ben bari devam edeyim uykuya dedim, ama biraz da uyanir gibi oldum bu arada.

J gitti, icerde kanapeye yattigini duydum. Ben de kalkip banyoya gittim, yeniden yataga dondum. O sirada elektrik kesildi, UPS otmeye basladi. J kalkti susturdu. Bu arada ben gayet cin gibi uyanik yatakta yatiyorum. Evvelki gece de kopeklerin cigirtisindan uyumamistim, oylece yatip uykuya dalmayi umuyorum.

Derken bir sesler oldu.. Balkondaki klimadan sandim once, Frida ustune filan mi cikti acaba dedim... ama sesler devam ediyor, sonra tavandan gelmeye basladi sesler, bayagi catirtilar geliyor. Galiba catida birileri var, ya da deprem oluyor diye gecti aklimdan, ama sallanmiyoruz! Bu arada can havliyle ben yataktan firlamisim odanin kapisindayim. Basladim J'ye bagirmaya, "Kos gel yatak odasinda bir seyler oluyor" diye. Tabii elektrik yok hicbir sey goremiyorum. J elinde fenerle kostu geldi. Odaya bir tuttu ki feneri, tavandaki siva oldugu gibi asagi dusmus... Butun yatak, halilar boydan boya koca bir plaka siva altinda kalmis...

Eger uyanik olmasaydim, ilk seslerle ayaga kalkmis olmasaydim, siva ustume dusecekti. Beni oldurmezdi hatta belki yaralamazdi ama kesin odumu kopartirdi!!!

Ardindan ben uykuyu unutup, zaten yatacak yer yok, kanapeyi J'e biraktim, balkona ciktim. Oturuyorum, biraz sonra komsunun kopekleri bir vaveyla kopartti... Baktim, J, ben ciglik atiyorum sanip, firlamis yatak odasina kosturuyor. Arkasindan kosup, yakaladim. Bagiran ben degilim diye...

Yaa, macera yasadik yani! Bu sivayi biz tasinmadan once yeniletti ev sahibi. O bolumde bir soyulma, boyada dokulme vardi. Adamlar nasil yaptilarsa, tepemize indi. Allah'tan tepemiz altinda degildi!!!

Sunday, July 26, 2009

Sonunda tasindik!

Dostlar!!
Gidiyorum, gidecegim, gittim derken sonunda gercekten gittik ve Fethiye'ye geldik. Ve hatta 3 haftamizi doldurduk bile... Sanki dun gibi... Zaman burada da hizli akiyor yani...

Sanki bir ruya gibiydi son birkac hafta, son bir iki ay... Isin gercekligi ise tasinmamizdan ancak son birkac gun once dank etti kafama ve biraz tedirginlik, endiselenme yasadim acikcasi. Sanki, "ay ne guzel gidiyoruz" ile "aman Tanrim, ne yapiyoruz" arasinda gidip geldim bir sure. Ya da ayni anda, her iki duyguyu birden yasadim. Biraz zordu, ama valla oyle veya boyle atlattim! :-))

Su anda ne hissetigime gelince:

Sanki bir kitabi kapattim, yenisini aciyorum... Dikkatinizi cekerim, "bolum" degil, kitap abiler! O kitap ki, icinde aci tatli bin turlu anim var. Hepsini birer birer ben yasadim. Her sayfasi, virgulune kadar benim elimden cikma.
Sonra birden bire kitabi kapatip, yeni bombos sayfalari ile bir baska kitap aliyorsun eline!!

Haydaaa! Ay, annecim, bu da nesi? Kitabin kapagi pek parlak, pek cicili bicili.. Ici nasil acaba? Kim bilir? Kim bilebilir?

Tabii, bugune kadar onlarca, yuzlerce, binlerce (?), kitap okumus biri olarak, kapagin onemli olmasina ragmen, her zaman icerigin kalitesinin bir kaniti olmadigini biliyorum. (Acaba gercekten kac kitap okumsumdur tum hayatim boyunca? Bunu, yani kac kitap okudugunu bilen var midir?)

Aslinda tabii ki, bu kitabi da aynen digeri gibi, bastan sona ben yazacagim, her sayfayi birer birer, her kelimesini anbean...

Yani, tercume, editorluk filan derken bir kitap yazmanin ne zorlu, hadi zorlu demeyeyim de, ne mesakkatli bir is oldugunu ogrenmis biri olarak, hayat kitabini yazmanin ne anlama geldigini daha iyi idrak ediyorum diyebilirim.

Bu arada hayata direnmemeyi ogrenirken, islerin bizim kontrolculuk merakimizdan dolayi karistiginin da farkina variyorum. Evet, ben ne kadar kontrol etmeye calisip, islerin nasil en iyi gidecegini “ben” biliyorum ya, islerin benim belirledigim, benim istedigim, saptadigim bicimde ve yonde gelismesi icin tum gerekenleri yaptim ya derken, isler nasil da kendi bildikleri gibi gelistiginde duyulan hayal kirikligi, kizginlik, hiddet, gerginlik iste bu “ben bilirim” duygusunun sonucu. Bunu da cok erken yaslarda ogreniyoruz, ogretiliyoruz. Duygularini kontrol et: erkekler aglamaz, kizlar oyle kahkaha atmaz; elini ayagini kontrol et, kendini kontrol et, baskalarini kontrol et... Hayati, isini, patronu, musteriyi, trafigi, esini, ve simdi senin siran cocugunu... sonu var mi? Yok.

Ama, hayat aslinda o kadar dengeli ve guzel kurgulanmis ki, bazen – kimine gore cok sik veya her zaman - bizim istemedigimiz yonde gelisse bile, kendi icinde oyle uyumlu ki, oyle hassas dengeler uzerine kurulu ki, bizim kontrol etmemizi gerektiren hicbir sey yok aslinda.

Son aylarda yasadigim gunluk olaylar icinde oyle anlar oldu ki, onu bunu, birilerini, durumlari her zamanki aliskanligimla kontrol etmeye kalktigimda ve isler hic de benim planladigim gibi gitmeyip aksine bir akis icine dirdiginde, dur dedim kendi kendime, burada gozumden kacan bir sey var. Sonra nasil oldu bilmiyorum, olaylari benim kontrol etmedigimi, -edemedigimi - aslinda – yok onlar beni kontrol ediyor demiyecegim – benim de o olaylarin bir parcasi olarak onlarla beraber aktigimi, gelistigimi fark ettim. Bunu fark ettigimde, bu beraberinde olaylara direnmeyip, onlarla uyuma giridigim, onlarla birlikte aktigimda, aslinda sorun kalmadigi gercegini getirdi. Sonucta ne oldu?

Bazen sonucu begenmedim, benim planladigim bu degildi dedim, itiraz eder gibi oldum, ama sonra kabullendim. Bu kabullenme ise farkli bir duygu yaratti. Tarifi biraz zor. Bir tur ic huzuru getirdi. Ama asil, ortaya cikan durumun benim planladigima gore daha da iyi oldugunu zaman gosterince, huzur yerini mutluluga birakti.

Haa, ne diyordum, kitap mitap derken, biz yeni eve tasindik! Biraz macerali olmadi degil. Tasinma gunumuz degisik nedenlerle ertelendi durdu.. Tasinacagimiz mekan ve ev degisti. Mesela, Fethiye yakininda bir koyde kiraladigimiz ve ben ilk sefer gordugumde, “burasi cennet mi?” dedigim evin sahibi, 16 yil buralarda yasamis, bir Turkle evlenip bosanmis, Turk vatandasi Ingiliz hanim, tasinmamiza birkac gun kala evi sattigini haber verdi! Yeni ev sahibi, kadinla yaptigimiz kontrati kabul etmedi. Kadina gore adam evi zorla – veya zorbalikla – elinden almis. Adam ise 100 bin sterlin odedim der. Kadin adamin mafya oldugunu iddia eder... Falan filan, derken tabii o eve gidemedik! (Kadin gazetelere haber oldu. Turkiye'yi Avrupa Insan Haklari Mahkemesine sikayet etmis.)

Kadin Insan Haklari Mahkemesinde kazanirsa, evini geri alirsa, bize de paramizi odeyebilir... Yani Nasrettin Hoca hikayesi, boyle hazir parayi gorunce gulmekten kiriliyoruz...

Bakalim zaman ne gosterecek!!

Gelelim simdiki eve. Valla bu ev, Mayis ayinda tutup sonra tasinamadigimiz meshum eve gore -ne demisler her serde bir hayir vardir - cok daha buyuk, aydinlik ve ferah. 3 odali - yani misafir agarlayabiliriz, duyurulur - genis bir salonu var. Hani Istanbul'da Bogaz'a karsi guzel bir teras katinda oturur gibiyiz. Sadece burasi Fethiye. Balkon, manzaraya karsi kafa cekmek icin cok uygun. Nasil bir yermis derseniz, su linkte evin resimlerine bakabilir ve lokasyonunu gorebilirsiniz:

http://picasaweb.google.com/johnny.hogue/FethiyeTurkeyKaragozlerArea#

Kediler yavas yavas alisiyorlar, bizim gibi... Evde serin koseleri bulmaya calisiyorlar. Biz de epey yerlestik sayilir. Yani hepimiz iyiyiz.

Hayat yavas bir tempoyla akiyor...

Iste boyle. Simdilik bu kadar.
Hepinizi bir cok optum...

ayse

Sunday, July 19, 2009

Again!

Today I am starting my blog.
I think this is going to be fun.